14 Nisan 2012 Cumartesi

Katık Döner

 


  Katık Döner, Hatay'ın özel bir yemeğidir. Aslında ben katık ile dershaneye giderken tanştım. Beşiktaş'ta bir restaurantının olması ve de fiyatların gayet uygun olması beni çekmişti ilk başta. İlk gördüğümde bu restaurantı "bu katık da ne?" demiştim. Yeni bir tat denemek için girdiğimde buranın doğru bir yer olduğunu anladım :) Katık; özel domates sosu ve özel Hatay lavaşı ile yapılıyor. Aslında bu da yediğimiz sıradan et-tavuk dönerlerden farklı olmasını sağlıyor ve bize yeni bir tat deneyimi yaşatıyor.

  Restauranta girdiğinizde sol tarafınızda sıra sıra tavuk ve et döner çeşitli katıkları görüyorsunuz. Hepsi simetrik bir şekilde ve hepsi aynı bir şekilde sıralanmışlar. Elinizde yemek istiyorsanız hemen aşağıdan alabilirsiniz fakat oturarak yeme taraftarıysanız yukarıda yer bulmak zor çünkü inanılmaz kalabalık bir yer. Fiyatın ucuz ve tadın lezzetli olmasından dolayı burası çoğu öğrencinin ve Beşiktaş'ta gezenlerin uğrak yeri haline gelmiştir. Evet.. yukarı çıkınca umarım oturucak yer bulursunuz. Ben ve arkadaşlarım çoğu zaman sıra bekliyorduk ya da tanımadığımız bir insanla aynı masada oturmak zorunda kalıyorduk.



  Sipariş verirken o müessesenin yaptığı menülere bakmanızda fayda var çünkü ayrı ayrı söylediğinizde daha pahalı oluyor. Ben iki yıl önce gittiğimde dönerler daha ucuzdu. Şimdi ise ete ve tavuğa zam geldiğinden dolayı pahalanmış durumda. Ben yediğim zamanlar tavuk katık ve ayran 4TL'idi şimdi ise tavuk katık ve ayran 5TL. Eğer et tercih edersenizde 6TL. Beşiktaşta aslında çoğu restaurant ucuz. İnsanların çoğu öğrenci olduğundan (dershane cenneti beşiktaş diyorum ben aslında) restaurantlarda müşteri çekmek için birbiriyle ucuzluk yarışına giriyorlar.



  Eğer sıradan et ve tavuk dönerden sıkıldıysanız size Beşiktaş Katık Döner'i öneriyorum. Sıradanlığınızı bozucak bir tat. Ben kendimden örnek verirsem; dershane yıllarında artık döner yemekten bıkmıştım. 10 yıllık döner ihtiyacımı 1 yılda aldım nerdeyse :) O yüzden size burayı öneriyorum.. Afiyet olsun

6 Nisan 2012 Cuma

31. İstanbul Film Festivali

  İlk önce size bu İstanbul Film Festivali'nin geçmişinden kısa bir özet vermek istiyorum.  Uluslararası İstanbul Film Festivali ilk kez 1982 yazında, Uluslararası Film Festivali kapsamında, "Sanatlar ve Sinema" temalı altı tane filmin gösterildiği bir "film haftası" olarak gerçekleşti. Etkinliğin "Uluslararası İstanbul Sinema Günleri" adı altında İstanbul Film Festivali süresince devam ettiği 1983 yılında, br ay boyunca sinemaseverlere 36 yabancı film sunuldu.



  Ben okulumun verdiği bir ödev sayesinde bu film festivali ile tanıştım. Daha önce hiç gitmemiştim. Aslında tanışmam da bir bakıma iyi oldu çünkü gerçekten beğendiğim ve iyiki İstanbul'da yapılmış dediğim etkinlikler arasına girmeyi başardı. Ben festival başladığından bu yana (31 Mart'ta başladı) 2 tane filme gittim. Bu hafta içerisinde 3 Nisan ve 5 Nisan tarihlerinde birer filme gittim. İlk başta hangi filme gidiceğime çok kararsız kalmıştım fakat sonra Biletix'in sitesinden filmlerin özetlerine ve hangi tarih saat kaçta onlara baktım. Biletix'i bu konuda kutluyorum gerçekten bu festival hakkında hiç bir fikir sahibi olmayıp da film seçecekelr için çok kullanışlı bir site düzenlemesi yapmış. Siteye girdiğinizde önünüze bir takvim çıkıyor. Ordan saatini ve nerede gitmek istediğinizi seçiyorsunuz. Çoğu sinema salonu Taksim ve Beyoğlu'nda. Ben Taksimde'ki Fitaş'a gittim. Taksim Fitaş bizim bildiğimiz sinema düzeninden çok farklı. Bi kere koltuklar düz yani normal sinemalarda aşağıya doğru bir eğim vardır herkes görebilsin diye burda o yok. Ve açıkçası boyum kısa olduğundan çok zorlandım fimi görebilmek için altıma mont koydum alt yazıları okuyabiliyim diye. Hadi filmler ingilizce olsa aly yazıyı okumadan izleyebilicem fakat gittiğim filmlerin bi tanesi Norveççe diğeride Fransızcaydı. Durum böyle olunca filmi izlemek için bel ağrıları geçirdim.

  İlk gittiğim filmi inanılmaz beğendim. Şeytan Adasının Kralı diye bir film. Film gerçek bir hikayeye dayanıyor. Merak edenler için filmin özetini aşağıdaki link de paylaşacağım. Film çok sürükleyici. Umarım önümüzdeki günlerde tekrar gösterilir ve sizde gitme şansını yakalarsınız. En çok beğendiğim olay ise bu festivalde izlediğim bu filmden sonra yönetmenin konuk olarak biz izleyiciler ile sohbet edip, merak edilen soruları yanıtlamasıydı. İlk defa başıma böyle birşey geldiği için çok heyecanlandım ve açıkçası çok sevindim :) Dün gittiğim filmin adı da Yukarıdaki Çocuk. Bu film biraz sıkıcı yani hep aynı şeyler oluyor filmde. Ama teması güzel. Bu filmi merak edenler içinde özetini içeren bir link paylaşacağım.

Yukarıdaki Çocuk adlı filmden bir sahne

Şeytan Adasının Kralı'ndan bir sahne




   Sürükleyici, rengârenk, heyecanlı, ödüllü filmler ve 200’den fazla film gözünüze görünmek, aklınızda yer etmek, sizi güldürmek, şaşırtmak, düşündürmek için sırada bekliyor. 31. İstanbul Film Festivali 31 Mart–15 Nisan tarihlerinde 200’ü aşkın filmden oluşan kapsamlı bir programla sinemaseverlerle buluşuyor. Herkese tavsiye edebiliceğim bol bol film izleyebiliceğiniz ve filmlerin 5 TL olduğu bir Festival. Şimdiden hepinize iyi seyirler diliyorum  :)




Şeytan Adasının Kralı : http://www.biletix.com/etkinlik/N603C/TURKIYE/tr

Yukarıdaki Çocuk : http://www.biletix.com/etkinlik/N605C/TURKIYE/tr




Filmlerin gösterildiği yerler: 31. İstanbul Film Festivali, 31 Mart-15 Nisan arasında Beyoğlu'nda Atlas, Fitaş 1 ve 4, Pera Müzesi, Nişantaşı'nda CityLife (City's) ve Kadıköy'de Rexx sinemalarında gösterilecek.

İnci Pastanesi


  100 küsür yıldır Beyoğlu’nda aynı yerde hizmet veren İnci Pastanesi’ nin sahibi Luka Zigoridis'dir. Bu pastane Beyoğlu'nda en pöpüler olan yerdir bence. Sanırım bu şöhreti, İstanbul’daki ilk profiterol’u yapan işletme olmasından kaynaklanıyor. Söylentilere göre profiterolu bulan pastane olarak da biliniyor. 

 İnci Pastanesi' ndeki masalarda oturmanın farklı bir psikolojisi vardır. Bir yandan tatlının lezzetine odaklanırsınız bir yandan da o masada sadece profiterol yemek için oturduğunuzu, sohbet etmekle zaman geçirirseniz diğer insanları ayakta kalmasına sebep olacağınızı düşünüp masayı fazla zaman harcamadan boşaltırsınız. Hızlıca profiterolüniüzü yemek zorunda olduğunuz bir yerdir. İçerisi çok küçük ve sıkışıktır. Bazen de hiç tanımadığınız biriyle aynı masada oturmak zorunda kalısınız. Bu bakımdan benim pek hoşuma gitmiyor. Ben daha çok yemeğimi yerken tadını çıkara çıkara, sohbet ederek yeme taraftarıyım. Durum böyle olunca insanlar haldır huldur önündeki profiterole saldırıyor ve tadına varamadan o tabak bitmiş oluyor.
 

 İnci Pastanesi'nin sahibi şu sözlerle profiterolün sevilmesini ve tanınmasını anlatmıştır; “Kaliteli un ve yağ ile krema ve soslarıyla uğraşarak çorba parası çıkarmaya çalışıyorduk. Ne yapardık, nasıl yapardık da insanların aklından çıkmayan bir yer olabilirdik. Sattıklarımızla anımsanıp, insanların yolları bizim dükkana çıkmalıydı. Çıraklığımdan beri kafamı buna yorardım. Profiterolü böyle bir gerekçeyle damağımıza uygun bir lezzet haline getirdim” diyor.



 Yazımın sonunda belirtmen istediğim bir kaç bişi var. İlk olarak; ben bu pastaneye küçüklüğümden beri giderim. Tarihi dokusu ve hiç değişmemiş olması ( modernize edilmemiş) beni kendine çeker. Fakat olmazsa olmaz değildir bence. İçerideki görevliler çok asık suratlıdır. Bişi istemeye kalkmayın aman diyim ! Hiç bir yerde böyle asık suratlı insanlar göremezsiniz. İkinci olarak da; bence gereksiz bir abartılma söz konusu. Ben açıkçası Emek Pastanesi'nin profiterollerini daha çok seviyorum ayrıca tadı daha güzel. İnci Pastanesi'nin profiterolündeki çikolata sosundaki yoğun un tadı da yerken beni rahatsız ediyor. Son olarakda profiterolü tabaklara koyan kişi çorba kaşığı ile koyduğundan ortaya hoş bir görüntü çıkmıyor açıkçası. 

  Herkesin öve öve bitiremediği İnci Pastanesi'ne bir daha gittiğinizde bir de benim yazdıklarım gözünden bakarsanız bana eminim hak vericeksiniz. Müessese gereksiz bir pahalılık içinde fakat suya ücret almıyorlar. Bu kadar pahalılık içerisinde suyun ücretsiz olmasına gerçekten şaşırdım.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Kendin Pişir Kendin Ye

    


   Bu hafta size çocukluğumun her hafta sonu nerede geçtiğini anlatacatağım. Çocukluğum Bahar Country denen yerde geçti. Orası neresi diye soran kişiler için hemen söylüyorum. Şehir merkezine dört km uzaklıkta olan Bahar Country, doğanın tüm renk tonlarını taşıyan orman içinde kurulu Bahar Country bir doğa harikası. Cumartesi- Pazar ailecek gidip şehirden uzakta bir yerde doğayla iç içe piknik yapmak istiyorsanız enfes bir yer. Aslında burası yeşil alana kurulmuş bir işletme. Bir tarafında herşeyinizi kendiniz getiriyorsunuz. Etinizi, salatanızı, mangalınızı .. burası için ayrılmış bir bölüm. Bahar Country'nin burdan bir kazancı yok fakat bütçesi kısıtlı olan ve haftasonu şehirin kirli havasından kaçmak isteyen vatandaşlarımız için burayı tutuyor bu işletme. Ben hep diğer kısmına gittim. Diğer kısmı 2 bölümden oluşuyor bir taraf arka kısım şelalelerin olduğu, yeşillikler arasında yürüme parkuru olan, yeşillik dolu ve su sesleri arasında geçirebiliceğiniz bir bölüm. (daha sessizdir bu bölüm öteki yerlere göre :) ) Öteki kısım ise daha çok çimlerde oynayabiliceğiniz ve de hayvanlarla iç içe olduğunuz bir yer. Gerçekten hayvanlarla iç içesiniz diyorum çünkü maymunundan tutun tavuzkuşuna kadar bir hayvan çeşitliliği mevcut. 




   Kahvaltı etmek isteyenler için; Üç ayrı şöminesi ve doğa ile bütünleşen manzarasıyla keyifli saatler geçirebileceğiniz Bahar Country'nin restoranında:   cumartesi ve pazar günleri, 10:00'dan saat 13:00'e kadar açık büfe kahvaltı,13:00'ten sonra Barbekü ve Alakart servisi saat 01:00'e kadar devam ediyor. Açık büfe kahvaltı kişi başı sadece 25 TL. Eğer dışarıda yeşillikler arasında kahvaltı etmek isterseniz o da sizin tercihiniz. Fakat havalar daha ısınmadığından içerisini öneriyorum ben size. Onlarca sıcak ve soğuk yiyeceğin yer aldığı kahvaltı büfesinde, ev yapımı ekmek çeşitleri, börek ve çörekler Bahar Country'nin taş fırınında, odun ateşinde pişerek sıcak olarak servis ediliyor. Kahvaltıya ara verip orman içinde yürüyüş yapmak ise ayrı bir keyif. Bahar Country içinde farklı bir çok hayvanın beslendiği mini hayvanat bahçeleri çocuklarınız için doğa içinde olmak, hayvanları yakından görmek farklı bir eğlence.




   Kahvaltıdan sonra isterseniz tüm gününüzü Bahar Country'de geçirebilir, kahvaltı sonrası yaptığınız yürüyüşün ardından, ister açık alanda ister restoran içinde  tüm et çeşitlerinin yer aldığı barbekü ve alakart servisi ile güne devam edip keyifli bir hafta sonu geçirebilirsiniz. 




Biz genellikle öğlene doğru gidiyorduk. Hem oynayıp hemde babam restaurantın getirdiği etleri ve tavukları mangala atıyordu. Benim için küçükken bu manzara enfes bir görüntüydü. Babamın et pişirmesi annemin garsona eksikleri söylemesi ben ve kardeşimin oyun parkında oynayıp hayvanlara yemek vermemiz .. Aslında şuan o günleri çok özlüyorum. Restaurantta isterseniz; salatadan tutun envai çeşit her yemek mevcur. Siz etleri pişirirken zaten acıkanlar için baya bir şeyler geliyor ortaya. Isınan havaların keyfini çıkarmak istiyorsanız burası doğayla bütünleşmiş harika bir yer :) Şimdiden tadını çıkarın